Resimli Mesajlar - Sözler

Hz.Mevlana Sözleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hz.Mevlana Sözleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Şubat 2015 Salı

En Güzel Hz.Mevlana Sözleri


MEVLANA SÖZLERİ

 Aşk; topuklarından etine kadar işlemiş bir nasır gibidir. Ya canın acıya acıya adım atacaksın, ya da canını acıta acıta söküp atacaksın. İki yolda da tek bir gerçek olacak; canın çok ama çok acıyacak…

 Gerçek aşk"ı bilen kalp bir damIa suya bile hürmetle bakar.

 Yağmurların da ıslandığı bir yağmur vardır. Adı aşk. Ateşlerin de yanıp kül olduğu bir ateş vardır. Adı aşk. Kelebekleri intihara sürükleyen, yıldızları da kaydıran aslında aşk. Gölgelerin gölgede kaldığı bir durumdur, sırların sır verdiği bir haldir aşk. Ve aslında aşkın da aşık olduğu bir aşk vardır ilahi aşk.

 Cahil kişi gülün güzelliğini görmez, gider dikenine takılır.

 Ben kimim. Beni söylediklerimde arama. Ben söylemediklerimde gizliyim görmediğin koskoca derya gönlümdür. Gördüğün sahil ise dilim. Kıyılarıma vuran dalgalarıma şaşma. Onlar Aşk"tan gel-git"im. Beni mecnundan Leyla"dan sorma. Ben yalnız Mevla"dan bir izim.

 Ben hiç dilek tutmadım, hep dua ettim. Ömrün ömrüme nasip olsun diye!

 Ey gönül. Ateş için rüzgâr ne ise, aşk için de ayrılık öyledir; küçük olanı söndürür, büyük olanı ise daha da güçlendirir ve iyi bil ki, ey gönül. Aşk; ateşten bir denizi, mumdan kayıkla geçmektir yanıp kül olmadan asla geçemezsin.

 Sus gönlüm! Bütün bu susmalarına karşılık her şeyin hayırlısının olacağına inanarak sus.

 Mevlana"ya sormuşlar “sevgili” nasıl olmalı diye. Sevilecek biri olmadığı zamanlarda bile seni sevmeli. Sarılacak biri olmadığı zamanlarda bile sana sarılmalı dayanılmaz olduğun zamanlarda bile sana dayanmalı.

 Nasibinde varsa alırsın karıncadan bile ders. Nasibinde yoksa bütün cihan önüne serilse sana ters.

 Âah” kelimesinde, üst üste iki “a” harfi mevcuttur. Bunlar ebced hesabına göre; bir+bir= iki eder.”h” harfi de yine aynı hesaba göre beş rakamını gösterir o halde;”aah” = yedi yapar ki, âşıkların derinden çektikleri “aah” gönlün yedi kat semasından gelmektedir. İşte bu yüzdendir yakıcılığı.

 Yürürken başımın yerde olması sizi rahatsız etmesin. Benim tek derdim; yere düşen edebinize takılmamak.
 Her gönül bir tek sevgiliye dönüktür aslında lakin kıblesi yanlıştır bulduğunu sandığı şey gerçekte aradığı değildir. Kimisi bir gül yüzlü güzele meftun, kimisi bir ceylan bakışlıya mecnundur, bazısı dünyaya kanmış, bazısı mala mülke aldanmıştır oysa. Her biri bir sevgili tarafından sınanmıştır.

 Küle döndüysen, yeniden güle dönmeyi bekle. Ve geçmişte kaç kere küle dönüştüğünü değil, kaç kere yeniden küllerin arasından doğrulup yeni bir gül olduğunu hatırla.
 Biliyorum, sığmazsın hiçbir yere bu sevdayla, dünya sana dar. Ama dayan gönlüm. Dayan ki her gecenin mutlaka bir sabahı var.

 Ey Müslüman, edep nedir diye sorarsan bil ki edep, her edepsizin edepsizliğine katlanmaktır.
 Ey sevgili, ilacım da sensin, çarem de sensin. Yüz parça olmuş gönlümün nuru da sensin. Çaresiz gönlüm de, senden başka ne varsa hepsi yok oldu. Beni kimsesiz bırakma! Gel!

 Sen bana kendi gözünle bakma, benim gözümle bak da biri iki görme! Bana, bir an olsun benim gözümle bak da varlıktan öte bir meydan gör!
 Ey sevgili. Sen benim içten içe kanayan en derin yaramsın. Ne kadar özlendiğini bir bilsen, yokluğundan utanırsın.

 Üstünün dostu oI ki üstün oIasın. Kendine geI be hey azgın, mağIupIarIa dost oIma! Münkirin deIiIi ancak ve ancak şudur: Ben şu görünen yurttan başka bir şey görmüyorum! Hiç düşünmez ki nerede görünen bir şey varsa o, gizIi hikmetIeri haber vermededir. Her görünen şeyin faydası, faydanın iIaçIarIa gizIi oIuşu gibi o şeyin içinde gizlidir.
 Ey sevgili. Düşüncelerim, ipliği kopan tesbih taneleri gibi dağılıveriyor sensiz. Şimdi gözyaşlarımdan inci yapmak isterdim sana.
 Bir muammadır “AŞK”, kiminin vicdanına atılan taş, kiminin fakir gönlüne katılan aş, kiminin de gözünden akıtılan yaştır “AŞK”.
 Senin aşktan yana nasibin varsa; dokunsan da yanacaksın dokunmasan da. İyi bil ki; bazıları hasrette yanar, bazıları vuslatta.
 Yorulacaksan, zorlanacaksan, şikâyetçi olacaksan, keşkelere sığınacaksan, söze ama diye başlayacaksan; girme aşk yoluna…
 Sen uzattığın elini tutmayan ele mi dargınsın, yoksa tutmayacak bir ele uzattığın için kendine mi kızgınsın?

 Bizi bilen bilir, bilmeyende kendisi gibi bilir!
 Elbet bizde biliriz lafı en inceden dokundurup, içini acıtmasını lakin kıyılıyoruz ama kıyamıyoruz sevdiklerimize işte.

 Nefsin ejderhadır. Öldü sanma, uykuya dalar o. Dertten eline fırsat düşmediği için uyur. Derdin bitince çıkar hemen. Hüner; dertsizken de nefsi uykuda tutmadadır.
 O kadar yakınsın ki, seni ben sandım. Sana o kadar yakınım ki, beni sen sandım. Sen mi bensin ben mi senim şaşırdım kaldım.

 Dediler ki: Gözden ırak olan gönülden de ırak olur. Dedim ki: Gönüle giren gözden ırak olsa ne olur.
 Sustum artık gönül hakkında bir şey söylemeyeceğim. Çünkü gönlün vasıflarını saysam, aklın almaz, gönül senin düşüncene sığmaz.

 Kaderde sevmek var ama kavuşmak yok ise şayet, Olsun! Vuslata aşık gönül susmayada razı.
 Ey gönül. Ne tuhaf değil mi? Bir ömür, şah damarından daha yakın bir sevgiliyi aramakla geçiyor.

 Yol kesenIer olmadıkça, lnetlenmiş şeytan bulunmadıkça, sabırlılar, gerçek erler, yoksulları doyuranlar nasıl belirir, anlaşılır?
 Hiçbir yere sığmadı aşkın, gönlüme sığdı yalnız. Şimdi gönlüme de sığmıyor, gözlerimden sızıyor.

 Dünya, kendisini yeni gelin gibi gösteren, cilveler eden, kokmuş bir kocakadındır.
 Ey Gönül! Şimdi sorarım sana, hangi Aşk daha büyüktür. Anlatılarak dile düşen mi, anlatılmayıp yürek deşen mi?

 Yaşadığın dünyaya bak; Yüce Tanrı, hangi eserini sevginin kucağında büyütmemiş? Neden okşamak ve kucakIamakIa gidiIecek yere, tekme ve tokatIa erişmeyi tercih edesin?

 Yüz kişinin içinde aşık, gökte yıIdızIar arasında parıIdayan ay gibi beIIi oIur.

 Seni bağrıma değiI, bağrımı ve başımı ayağının aItına bastım. Gözüm toprak oIacak, ama gönIüm daima aşk kokacak.

 Sanki "aşk sustu" dedim. "Aşk hiç susar mı" dedi. "Sen susuyorsun ya" dedim. "Ben aşk mıyım" dedi. "Aşksın" dedim. Sustu!

 Ey gözlerime ibret kesilen sevgili; önce gidenlerin de, sonra gidenlerin de gözleri, benim sana karşı duyduğum, aşk gibi bir aşk görmedi!

 Sevda duygu dediğin gözle görülmez, öyle haldir ki, yaşanır elle tutulmaz. Aşk dediğin lokma değil, yutulmaz. Aşkla yandıkça, sen de anlarsın!

 Aşk abdest gibidir; Şüpheye düşersen bozulur. Bakışlarında diyar diyar gezdiğin değil, Bir bakışıyla diyarına gittiğindir Aşk.

 Kalpmidir insana sev diyen, yoksa yalnızlık mıdır körükleyen? Sahi sevmek nedir? Bir muma ateş olmak mıdır? Yoksa yanan ateşe dokunmak mı?

 Gerçek aşk, sevdiğini an'ınca yanmak, yandıkca sevdireni an'maktır!

 Gönlünü hoş tut sen, sabreden erer. Sevenlerin duası her yerde geçer. Mutsuzluk dediğin durmaz gider, dönecek devrandan şüphen mi var?

 Çığlıklar arasında sağır ve dilsizim, ne duyup anlatmaya isteğim var, nede konuşup anlatmaya mecalim. Aşk diye birşey yaşıyorum, ne tek taraflı demeye dilim var, nede karşılıklı olduğuna ispatım, sadece sessizce bekliyorum.

 Uğruna fedakârlık yapmadığın sevgiyi, yüreğinde taşıyıpta kendine yük etme!

Aşka yanmalı can dediğin. Ya cânan olmalı, yada canını almalı. Yâr diyemezsinki herkese, içindeki yaran olmalı. Herkesinde bir yüreği vardır amma, yürek dediğin bir başka yanmalı.

Mevlana Sözleri Aşk, Sevgi, Dostluk ve Öğüt

Bana göre aşık öyle olmalı ki, şöyle bir kalkınca, her tarafı ateşler sarsın; her tarafta kıyametler kopsun.

Sen benim; bugünüme şükür ve yarınıma dua edişim, azla yetinişim, çoğa göz dikmeyişimsin.

Uğruna fedakârlık yapmadığın sevgiyi, yüreğinde taşıyıp da kendine yük etme.

Hiçbir hayale sığdıramadığım tek gerçeğimsin. Sevdim işte !. Ötesi de yok gerisi de.

 Aşk bir uçurumdan düşmek gibidir, bunun için sevgiliye “yar” denilir.

 İsyanlardayım dedi. Hayır, imtihanIardaydı. Fark etseydi, kurtuIacaktı.

 Aşk davaya benzer, cefa çekmek de şahide. Şahidin yoksa davayı kazanamazsın ki.

 Sarılmayı bilirmisin? Sahiplenmeyi, sahiplendiğinde sadık kalmayı? Sen bilirmisin aşık olmayı? Bölünebilirmisin ikilere, üçlere, gerekirse binlere? Yapabilirmisin? Gerçekten sevebilirmisin? Sevmenin demesi olmaz. Unutma; ya çok seversin bir kere, yada hiç sevmezsin.
 Kapı açılır sen yeter ki vurmayı bil. Ne zaman? Bilmem. Yeter ki o kapıda durmayı bil.

 Aklım her gün tövbe eder.Nefsim her an tövbemi bozar. Arada kalmış bîçareyim. İyi ki Senin kapın var.
 Bilmeyen ne bilsin seni gamlanma deli gönül, gönülden anlamayana bağlanma deli gönül.

 Her Yerde Olmak Gibi Bir Duan Varsa, Gönüllere Gir; Çünkü Sevenler, Sevdiklerini Gönüllerinde TaşırIar.
 Öyle bir "yâr" sev ki evladım; elinde su tasıyla, iftarı bekleyen oruçlu gibi beklesin seni.

 Küsmek ve darılmak için bahaneler aramak yerine, sevmek ve sevilmek için çareler arayın.
 Unutma, sır gibi seversen eğer muradın gerçekleşir. Çünkü tohum toprağa gizlenirse yeşerir.

 Hiçbir ölü öIdüğüne hayıfIanmaz, sadece azığının azlığına hayıflanır. Ölen kuyudan ovaya çıkmış demektir.
 Gözyaşının bile görevi varmış; ardından gelecek gülümseme için temizlik yaparmış.

 Ey sevgili. Biz seninle bir salkımın iki aşık üzümüyken, başka şişelerde şarap olmuşuz, başka hayallerde harap olmuşuz.
 Ve ben; dilek tutmadım hiç. Hep dua ettim: "ömrün ömrüme nasip olsun" diye.

 Bir şeyden kaçacaksan yılandan, akrepten, arslandan, kaplandan kaçma da, bedenden kaynağını alan nefsanî isteklerden, heveslerden kaç! Çünkü başımıza gelen bütün belalar, çektiğimiz bütün zahmetler, meşakkatler boş ve olmayacak heveslerden meydana gelir.
 Gönül ne tarafı işaret ederse, beş duyu da eteklerini toplayıp o tarafa gider.

 Aşk vadisinde, hiçbir nişane, hiçbir iz yoksa üzülmemeli; çünkü, Hakk"ın Iûtfuyla bazen umutsuzluktan bile umutlar doğar. Ey gönül, sakın umutsuzIuğa düşme! AIIah"tan umudunu kesme ki, bazen can bahçesinde, sögüt ağacının dalı bile hurma verir.
 Minareden düşenin parçası bulunurda, gönülden düşenin parçası bulunmaz.

Her birimiz tek kanatlı melekleriz ve bizler ancak birbirimizi kucaklayarak uçabiliriz.
 Aşk nedir bilmiyorsan gecelere sor, şu sapsarı yüzlere, şu kupkuru dudaklara sor.

 Misafirsin bu hanede ey gönül, Umduğunla değil bulduğunla gül, Hane sahibi ne derse o olur, Ne kimseye sitem eyle, Ne üzül.
 Hüzün taze tutar aşk yarasını. Yaramdan da hoşum, yârimden de…

 Güzelliğin bir damlası olan LEYLA için uykuyu haram etmek çok değilse, Güzelliğin kaynağı MEVLA için bir ömrü feda etmek az bile.
 Aşk öyle engin bir denizdir ki, ne kenarı vardır, ne de ucu bucağı.

 Allah"ın defineIeri yıkık gönüldedir. Yıkık yerlerde pek çok defineler gömülüdür. Kırılmış, iki yüz parça olmuş gönülü yapmak, Allah"a Hac"tan da yeğdir, Umre"den de.
 Hadi yaramı sarmaya merhemin yok. Yalandan da olsa gönül alamaz mısın?

 Sen, canının içinde Kur"an nurunu istiyorsan, şunu bil ki, oruç bütün Kur"an"ın tertemiz nurunun sırrıdır.
 Aşk kalpten vurur, dost ise sırttan. Kalp iyileşir ama sırt hep kambur kalır.

Tutalım ki Ali"den Zülfikâr sana miras kaldı. Sende Ali kolu ve kalbi yoksa Zülfikar neye yarar ki?
 Güzeli güzel yapan "edep"tir, edep ise güzeli sevmeye sebeptir.

Gönül, dert ile yandı; derdimi paylaşacak bir dost yok. Çok yer gezdim hüznümü azaltacak bir kişi yok. "Ben yarinim" diyen çok amma gerçekte vefalı bir yar yok.
 Birini seviyorsanız, onu Allah"tan isteyin. Kalpler Allah"ın elindedir.

Hoşlanmadığınız bir şey, belki de sizin için hayırlıdır. Bunun dışında yaptığınız yorumlar ve üzülmeler gereksizdir, biçaredir. Unutmayın; Sopayla kilime vuranın gayesi, kilimi dövmek değil, tozu almaktır.
 Gönül, han değil dergâhtır. Paldır küldür girip çıkılmaz, günahtır.

 Her şeyin anahtarı sabırdır. Civcivi, yumurtaları kuluçkaya yatırarak elde edersiniz, kırarak değil!
 Dilin aşkı yorumlaması güzeldir ama dile gelmeyen aşk daha güzeldir.

 Sabırlı olun, zira bulutlar ağlamasa, yeşillikler nasıl gülebilir? Aceleci olmayın, maksada sabırla erişilir, acele ile değil. Alelâde otlar iki ay içinde, kırmızı gül ancak bir yılda yetişir. Tencerede bile yavaş ve ustaca kaynayan yemek, delice kaynayandan daha lezzetlidir.
 Ömründen nasibin, kendini sevgiliden mesut bulduğun andan ibarettir.

 Üzülme, dert etme Can. Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan, yürüyebiliyorsan, ne mutlu sana. Elinde olmayanları söyleme bana, elinde olanlardan bahset Can. Üzülme, geceler hep kimsesiz mi geçecek? Gidenler dönmeyecek mi? Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede, veya bir bahar sabahında karşına çıkmış. Bil ki, güzellikler de var bu hayatta, gel-git"lerin olmadığı bir hayat düşünebilir misin? Hüzün olgunlaştırır, kaybetmek sabrı öğretir.
 Aşk; sandığın kadar değil, yandığın kadardır.

 İnanıyorsan aşka, arkasında duracaksın, gerek yok cellada çıkarıldığında dar ağacına, tabureye sen vuracaksın. Ey dost biz sevgimize taptık, secde ettik, karşılığında cennet değil cemalini istedik.
 Odun yanınca kül olur, insan yanınca kul olur…

 Ey aşık, hani özlem çekiyorsun ya sevgiliye! Bil ki, sevgilidendir özlemin özü. Odur asıl sana özlem duyan. Çünkü o tutuşturmayınca alevi, kimsede olmaz ateş. Ve aşk ateşi önce sevilene ondan sonra sevene düşer.
 Sen sadece sen değilsin; bensin, benimsin, bendesin.

 Uzaklık deyip de dert ettiğin nedir ki sevgili, biz Yaradanı da görmeden sevmedik mi?
 Acı, acıyla iyileşir. Aşk ise daha büyük bir aşkla.

 Aşkına dalmışım ben, nasihat neye yarar? Zehir içmişim ben, şeker neye yarar? Benim için: “Ayağına zincir vurunuz!” diyorlar. Divane olan gönüldür, ayağıma zincir vurmak neye yarar?
 Allah"a ulaşacak birçok yol var. Ben Aşk"ı seçtim.

 Aşk bir teslimiyettir, bir eriyiştir. Yeniden doğmak için uyanıştır. Aşkın bütün sırrı iki kelimede: varlığından soyunmak, Aşk için ya hep vardır, ya da hiç. Sen hep misin, hiç misin?
 Aşk, her şeydedir ama hiçbir şeyde görünmez.

 Ey aşk, yüceliğinden göklere bile sığmıyorsun. Böyle olduğu halde nasıl oldu da gizlice şu gönlüme sığdın?
 Aşk, altın değildir, saklanmaz. Aşkın bütün sırları meydandadır.

 Anlatılıpta gönül deşenmi, anlatılmayıp da yürek deşenmi Aşk? Bakıpta kıyamamak mı, baktıkca doyamamak mı Aşk? Aşk nedir bilirmisin? Ben ol'ki bilesin.
 Ayağına batan dikenler, aradığın gülün habercisidir.

 Sensiz düşünemiyorum, sensiz yapamıyorum; başkası ile de yaşama imkânım yok. Aşka dair ne söylesem, içi yanmayanlar, âşık olmayanlar anlamazlar ki.

* Hz. Mevlana şöyle seslenmiştir insanlığa:
"Yine gel, yine gel, her ne olursan ol yine gel
İster kafir, ateşe tapan, putperest ol yine gel
Bizim bu dergahımız ümitsizlik dergahı değildir
Yüz defa tövbeni bozmuş olsun da yine gel."

* Hz. Mevlana, yeni bir durumsayış ve yeni bir anlayış:
"Kendine gel, yepyeni bir söz söyle de dünya yenilensin! Sözün öylesine bir söz olmalı kidünyanında sınırını aşmalı. Sınır nedir, ölçü ne? Bilmemeli!"

 Ya olduğun gibi görün,
Ya da göründüğün gibi ol.

 Ne olurdu, seninle tatlılaşsaydım; yaşayış zaten acı.
Ne olurdu, sen razı olsaydın benden de, herkes kızsaydı bana.
Ne olurdu, seninle aram düzgün olsaydı da, bütün alemlerle aram açılsaydı, dünya yıkılıp yansaydı.
Sen beni sevdikten sonra malın mülkün değeri mi olur? Zaten toprak üstünde ne varsa hepsi de toprak olacaktır. Alem O´nunla kaimdir ve O´nsuz olan hiçbir şey yoktur. O´nun rızası, rahmeti, bereketi ve tecellisi olmayan hiçbir şeyin değeri yoktur.

 Hz. Mevlana´nın kendi bakış açılarını yansıttığı ve amaçlarını açıkladığı sözü:
"Biz birleştirmek için geldik, ayırmak için değil."

 Sen, değerinle ve düşüncenle iki aleme bedelsin.
Ama ne yapayım ki kendi değerini blmiyorsun.
Kendini ucuza satma, çünkü değerin yüksektir.

 Hz. Mevlana´nın evrensel bakış açısını anlatan bir sözü:
"Tapımızda (yolumuzda) riyazat yok; burada hep lütuf var, bağış var. Hep sevgi, hep gönül alış, hep aşk, hep huzur var burada."

 Bizim Peygamberimizin yolu aşk yoludur.
Biz şktan doğmuşuz, annemiz aşktır.
Aşk şeriatı, bütün dinlerden ayrıdır.
Aşıkların şeriatı da Allah´tır, mezhebi de.
Bu dünya pazarında sermaye altındır;
orada ise aşk ve ıslak iki göz.

 Hz. Mevlana sözlerinin şifa ve gıda oluşunun sırrını şu sözlerle açıklaaktadır:
"Söz söyleyen kemal sahibi olursa, marifet ve hakikat sofrasını serdi mi, o sofrada her türlü yemek bulunur. Herkes orada gıdasını bulur."
 Mesnevi şerhlerinde, Mevlana´nın "ney" ile "insan-ı kamil"i, "kamışlık" ile "elest bezmi"ni, "ateş" ile "ilahi aşk"ı sembolize ettiği belirtilmiştir.
"Duy şikayet etmede her an bu Ney,
Anlatır hep bu ayrılıklardan bu Ney.
Der ki; feryadım kamışlıktan gelir,
Duysa her kim, gözlerinden kan gelir.
Ayrılıktan parçalanmış bir yürek,
İsterim ben, derdimi dökmem gerek.
Şayet aslından biraz ayrılsa can,
Öyle bekler, vuslata ersin zaman.
Ağladım her yerde, hep ah eyledim,
Gördüğüm her kul için, dostum dedim.
Herkesin zannında dost oldum ama;
Kimse talip olmadı esrarıma.
Hiç değil feryadıma sırrım uzak,
Gözde lakin yok ışık, duymaz kulak.
Aşikardır can-beden, gör insanı,
Yok izin, görmez fakat insan, canı.
Ney sesi tekmil hava; oldu ateş,
Hem yok olsun, kimde yoksa bu ateş!
Ateş ateş olmuş, dökülmüştür Ney´e,
Cebesi aşkın karışmıştır mey´e.
Yardan ayrı dostu Ney dost kıldı hem,
Perdesinden perdemiz yırtıldı hem.
Kanlı yoldan Ney sunar hep arzuhal,
Hem verir Mecun´un aşkından misal.
Ney zehir, hem panzehir; ah nerde var,
Böyle bir dost, böyle bir özlemli yar?
Sırrı bu aklın, bilinmez akl ile,
Tek kulaktır müşteri, ancak dile.
Sırf keder, gam; gitti kaç gün kaç gece,
Geçti yanışlarla günler, öylece.
Geçse günler, korku yok, her şey masal;
Ey temizlik örneği, sen gitme kal!
Kandı her şey, tek balık kanmaz sudan,
Anlamaz olgun adamdan bil ki, ham,
Söz uzar, kesmek gerektir vesselam!"

 Ben sağ olduğum müddetçe Kur´an´ın bendesiyim
Ben, Seçilmiş Muhammed´in yolunun toprağıyım
Eğer birisi benden bundan başka söz naklederse
Ben ondan da bizarım, naklettiği sözlerden de bizarım.
Hasan Ali Yücel´in manzum tercümesi şöyledir:
"Can tende var oldukça kulum Kur´an´a,
Yol toprağıyımPeygamber-i zişana,
Hakkımda bunun zıddına söz etse biri,
Vay bu söze, vay böyle diyen insana..."

 Allah´a tekrar tekrar yemin ederim ki,
Bu mana (Mesnevi),
Güneşin doğduğu yerden, battığı yere kadar bütün dünyayı kaplayacak,
Ve bütün ülkelere ulaşacaktır.
Hiçbir mahfil ve meclis olmayacak ki orada Mesnevi okunmuş olmasın.
Hatta o dereceye varacak ki,
Mabetlerde, zevk u safa yerlerinde okunacak;
Bütün milletler bu sözlerle süslenecek ve onlardan faydalanacaktır.

 Güzel söyle de halk, yüzyıllar boyunca okusun.
Tanrı´nın dokuduğu kumaş ne yıpranır, ne eskir.

 Ben kilitten seslenen bir kapı anahtarı gibiyim sanki.
Sanır mısın ki benim sözüm sadece bir sözdür.

 Ey oğul, herkesin ölümü kendi rengindendir. Düşmana düşmandır, dosta dost!
Ayna Türk´e nazaran güzel bir renktedir. Zenciye nazaran o da zencidir.
Ey can, aklını başına devşir. Ölümden korkup kaçarsın ya; doğrusu sen, kendinden korkmaktasın.
Gördüğün, ölümün yüzü değil, kendi çirkin yüzün. Canın bir ağaca benzer; ölüm onun yaprağıdır.
İyiyse de senden yetişmiş, yeşermiştir; kötüyse de. Hoş nahoş.. gönlüne gelen her şey senden, senin varlığından gelir.

 Bizim sözlerimizin hepsi nakit, başkalarınınki nakildir.
Nakil, nakdin fer´idir.

 Sözünü öyle bir izah et ki havas da avam da istifade etsin.
Herkesin aklının ereceği, fikrinin anlayacağı bir tarzda anlat.
Söz söyleyen kemal sahibi olursa,
(mağfiret ve hakikat) sofrasını yaydı mı, o sofrada her türlü aş bulunur.
Hiçbir misafir aç kalmaz, herkes o sofrada kendi gıdasını bulur.

 Güzel üslupla söz söyleyenleriz;
Mesih´in talebesiyiz; nice ölülere tuttuk da can üfürdük biz.

 Surette kalırsan putperestsin. Her şeyin suretini bırak, manaya bak.
Hacca giderken hac yoldaşı ara. Ama ha Hintli olmuş, ha Türk, ha Arap.
Onun şekline, rengine bakma; azmine ve maksadına bak.
Rengi kara bile olsa değil mi ki seninle aynı maksadı gdüyor, aynı senin rengindedir, sen ona beyaz de.

 Bu dünya zindandır, biz de zindandaki mahkumlarız.
Zindanı del, kendini kurtar!
Dünya nedir? Allah´tan gafil olmaktır.
Kumaş, para, ölçüp tartarak ticaret yapmak ve kadın; dünya değildir.

 İnsan, büyük bir şeydir ve içinde her şey yazılıdır. Fakat karanlıklar ve perdeler bırakmaz ki insan içindeki o ilmi okuyabilsin. Bu perdeler ve karanlıklar; bu dünyadaki türlü türlü meşguliyetler, insanın dünya işlerinde aldığı çeşitli tedbirler ve gönlün sonsuz arzularıdır.

 İnsaf et, aşk güzel bir iştir!
Onun bozulması, güzelliğini kaybetmesi, (insanlardaki) tabiatın kötü niyetli oluşundandır.
Sen, kendi şehvetine ve arzularına aşk adını takmışsın;
Halbuki şehvetten kurtulup aşka ulaşabilmek için yol çok uzundur.

 Gönlünde Allah sevgisi arttı mı, şüphe yokki Allah seni seviyor.

 Ben, İnsanlara faydam dokunsun diye bu dünya zindanında kalmışım.
(Yoksa) hapishane nerede, ben nerede?
Kimin malını çalmışım?

 Aynı dili konuşmak, akrabalık ve bağlılıktır.
İnsan, yabancılarla kalırsamahpusa benzer.
Nice Hintli, nice Türk vardır ki dildeştirler (aynı dili konuşurlar).
Nice iki Türk de vardır ki birbirine yabancı gibidirler.
Şu halde "mahremlik (yakınlık) dili" bambaşka bir dildir.
Gönül birliği (gönüldaşlık) dil birliğinden daha iyidir.
Gönülden sözsüz, işaretsiz, yazısız yüz binlerce tercüman zuhur eder.

 Pergel gibiyiz; bir ayağımız sımsıkı şeriata bağlı,
Diğer ayağımızla yetmiş iki milleti dolaşıyoruz.

 Hz Mevlana "Ne Arıyorsan Kendinde Ara"...
Kişinin değeri nedir?
- Aradığı şeydir!
Eğer sen, can konağını arıyorsan, bil ki sen cansın.
Eğer bir lokma ekmek peşinde koşuyorsan, sen bir ekmeksin.
Bu gizli, bu nükteli sözün manasına akıl erdirirsen, anlarsın ki
Aradığın ancak sensin, sen.
Madendeki inciyi aradıkça madensin.
Ekmek lokmasına heves ettikçe ekmeksin.
Şu kapalı sözü anlarsan, anlarsın her şeyi;
Neyi arıyorsun, sen osun.
Senin canın içinde bir can var, o canı ara!
Beden dağının içinde mücevher var, o mücevherin madenini ara!
A yürüyüp giden sufi, gücün yeterse ara;
Ama dışarıda değil, aradığını kendinde ara.

 Hz. Mevlana "Ben´im Ancak"...
Demedim mi sana, gitme oraya; seni tanıyan, bilen ben´im ancak;
şu yokluk serabında hayat pınarın ben´im.
Kızıp uzaklaşsan da yüz yıllık yola gitsen, sonunda dönüp gene bana gelirsin;
son durağın ben´im demedim mi?
Demedim mi sana, dünyanın süsüne razı olma;
senin razı olacağın otağın ressamı ben´im ancak.
Demedim mi sana deniz ben´im, sen bir balıksın;
karaya gitme; arı duru denizin ben´im ancak.
Sana, kuşlar gibi tuzağa gitme;
haydi gel, kolundaki, kanadındaki kuvvet ben´im demedim mi?
Demedim mi sana, keserler yolunu, soğuturlar seni;
ateşin, coşkun, sıcaklığın ben´im ancak.
Demedim mi, yakıştırırlar sana kötü kötü sıfatlar; sen olursun kaybeden;
halbuki sıfatlarının kaynağın ben´im ancak.
Demedim mi sana; "kulun işi gücü hangi sebeple düzene girer acaba?" deme;
sebepsiz, cihetsiz yaratıcı ben´im ancak.
Gönlünde bir ışık varsa bil bakalım, nerede evinin yolu;
Tanrı sıfatlıysan eğer, bil ki ev sahibin, efendin ben´im ancak.

 Ey özden habersiz gafil!
Sen hala kabukla öğünüyorsun!

 Göğsünün içindekini hakiki gönül sanan kimse,
Hak yolunda iki üç adım attı da her şey oldu bitti sandı.
Aslında tesbih, seccade, tevbe, sofuluk, günahtan sakınma, bunların hepsi yolun başıdır.
Hak yolcusu aldandı da bunları varacağı konak sandı.

 Bedenler, ağızları kapalı testilere benzerler.
Her testide ne var? Sen ona bak.

 Ey Tanrı kitabının nüshası insanoğlu!
Sen, kainatı yaratan Hakk´ın güzelliğinin bir aynasısın!
Her şey sensin. Alemde ne varsa, senden dışarıda değil.
Her ne ararsan, onu kendinden iste, kendinde ara.

 Kimden kaçıyoruz, kendimizden mi? Ne olmayacak şey!
Kimden kapıp kurtarıyoruz, Hak´tan mı? Ne boş zahmet.

 Her gün bir yerden göçmek ne iyi!
Her gün bir yere konmak ne güzel!
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş!
Dünle beraber gitti cancağızım,
Ne kadar söz varsa düne ait.
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.

 Yetmiş iki millet kendi sırrını bizden dinler. Biz, bir perde ile yüzlerce ses çıkaran bir ney gibiyiz.

 Yapılma, yıkılmadadır; topluluk, dağınıklıkta; düzeltme, kırılmada; murat, muratsızlıktadır; varlık yoklukta. Her şey buna benzer.. öbür zıtlar ve eşler de hep bunlar gibidir.
Birisi geldi, yeri bellemeye, sürmeye başladı. Aptalın biri dayanamayıp feryat etti.
Dedi ki: "Bu yeri neden yıkıyorsun... Neden yarıyor, dağıtıyorsun?!"
Adam dedi ki: "A ahmak, yürü git.. benimle uğraşma! Sen yapılmayı yıkılmada bil!"
Bu yer, böyle çirkin ve yıkık bir hale gelmedikçe, nasıl olur da gül bahçesi, buğday tarlası haline gelir?
Düzeni alt üst olmadıkça nasıl olur da bostanlık, ekinlik olur, mahsul ve meyve yetiştirir?
Yarayı neşterle deşmedikçe iyileşir, onulur mu hiç?
Ahlatın, ilaçla yıkanmadıkça hastalığın nasıl geçer, nasıl şifa bulursun?
Terzi kumaşı paramparça eder. Bir kimse çıkıp da o sanatını bilen terziye,
"Bu canım atlası neden bu hale getirdin, neden kestin; ben kesik kumaşı ne yapayım?" der mi?
Her eski yapıyı yaparlar, yenilerlerken eski yapıyı yıkmazlar mı?
Marangoz, demirci ve kasap da bunun gibi, yeni bir şey yapacakları zaman önce o şeyi yıkıp yakıp harap etmez mi?
O helileyi, belileyi dövmek -de öyledir-, onları adeta telef etmek, bedenin yapılmasıdır.
Buğdayı değirmende ezmeseydin ondan ekmek yapılabilir miydi? Bizim soframızı bezeyebilir miydi?

 Hz. Mevlana´ya sormuşlar "aşk nedir?" diye. Ben ol ki bilesin! demiş...


 "Üzülme der Mevlana ve devam eder; Bir yandan korku bir yandan ümidin varsa iki kanatlı olursun..., Tek kanatla uçulmaz zaten. Sopayla kilime vuranın gayesi kilimi dövmek değil, Kilimin tozunu almaktır. Allah sana sıkıntı vermekle tozunu, kirini alır. Niye kederlenirsin? Taş taşlıktan geçmedikçe parmaklara yüzük olamaz....... Yüzük olmak dileyen taş, ezilmeyi yontulmayı göze almalıdır..!"

 Üzülme der Mevlana ..! istediğin bir şey olmuyorsa ya daha iyisi olacağı için ya da gerçekten de olmaması gerektiği için olmuyordur. . . !